Eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, katıldığı canlı yayında endişe yaratan açıklamalarda bulundu. "3. Dünya Savaşı bir bakıma başladı" diyen Akar, savaş denilen şeyin 3 aşamadan oluştuğunu belirtti.
Dünya Savaşı riski iyiden iyiye gündeme gelmeye başladı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın "Dünya, 3. Dünya Savaşı riskini ciddiye almalı. Biz bunu ciddiye alıyoruz" ifadelerini kullanmasının ardından bu kez de eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'dan dikkat çeken bir açıklama geldi.
Habertürk'ten Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan Eski Milli Savunma Bakanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Hulusi Akar, son zamanlarda gündeme gelen 3. Dünya Savaşı'yla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Akar, 3. Dünya Savaşı'nın bir bakıma başladığını belirterek, savaşın üç aşamadan oluştuğunu ifade etti.
Şu anda dünyada yaşananların savaşın hazırlık aşamasını oluşturduğunu vurgulayan Akar "Bu hazırlıkların yeterli olduklarını gördüklerinde savaş başlar" dedi.
Akar, şunları söyledi;
"Atalarımızı iyi okumamız lazım. Bilim ve akılla bakmamız lazım. Bu hiçbir şekilde dine, milli ve manevi değerlere aykırı bir şey değil. Akıl ve bilimle baktığımızda olayları görüyoruz. Atalarımız 'Hazır ol cenge istersen sulhü salah' demişler. Her zaman, bugün dahi bizi cenge hazır olmamız lazım. Daha önce kovitten bahsetseler anlamazdık. Rusya-Ukrayna savaşından bahsetseler inanmazdık. İsrail'in jenosidi ortada. Her an her şey olabilir. Mehmetçiğin yüksek ruh hali kimsede yok. Devlet olarak bizim sorumluluğumuz onlara en ileri teknolojiye dayalı silah, araç ve gereci vermemiz lazım. Parasını verdiğimiz Heron'ların bakımını İsrail'e yaptıramamıştık. Çok şükür şu anda savinma sanayinde Cumhurbaşkanımızın teşvikiyle yüksek seviyelere geldik. Tank, top, hatta uçağımızı, helikopterimizi, İHA, SİHA'larımızı yaptık. Bayraktar meselesi çok önemli mesele. Burada adanmışlık var. Rahmetli Özdemir Bey'in adanmaşlığı var. Bu sayede operasyon yapabiliyoruz, Azerbaycan'da kardeşlerimizi destekliyoruz. Dost ve müttefik ülkelere bunlar ihraç ediliyor. 3. Dünya Savaşı riski her zaman var. Savaş bir bakıma başladı. Savaş en kaba şekilde hazırlık safhası, düzenlenmeler, diplomatik, siyasi çalışmalar, ittifakların kurulması. Ondan sonra bu icra edilir. Ülkeler, bloklar hazırlıklarını sürdürüyorlar. Zaman ve mekân hak ve menfaatleri noktasında yeterli olduklarını gördükleri anda bu savaş başlar."
2016 yılında Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar, 15 Temmuz darbe girişimiyle de açıklamalarda bulundu.
Akar’ın en çok konuşulan açıklaması Hakan Fidan hakkındaki sözleri oldu. Hulusi Akar, 15 Temmuz 2026 gecesiyle ilgili “O gece büyük bir şok yaşadım. Hakan Fidan'ın alınacağını öğrendik. Uçuşlara müsaade edilmemesi emri verdim” dedi.
Akar, 15 Temmuz gecesiyle ilgili şunları söyledi;
Bu arkadaşlarla çalıştığımız sırada ne basından çıkanlardan ne duyumlar ne varsa takip ettik. Üzerine gittik. Bilgi ve belge toplamaya çalıştık. 2015'te Genelkurmay Başkanı olmuştum. Kuvvet komutanları ve 2. Başkan 'arkadaşlar anayasa, hukuk çerçevesinde şeffaf çalışacağız' dedim. Elimizde yasal bir kanıt yoktu. Şüpheler vardı. İsimler tartışılıyor. Filanca kişi nasıl bir adam? 2016 Şurası'nda buna izin vermeyeceğimizi söylemiştim. Ne biliyorsanız, ne görüyorsanız, evine gidin, annesine babasına sorun, köyüne kasabasına sorun. 2016 Ağustos'una geldiğimizde kanaat sahibi olun diye emir verdim. Buna göre arkadaşlarımız çalışıyorlardı. Geldiğimiz nokta da arkadaşlarımızla bu bilgiler ve belgeler ilerledi. YAŞ çalışmasına bu anlayışla geldik. Olabildiğince gizli tuttuk. O zaman Yaşar Güler Paşa 2. Başkandı. 120-130 civarında general ve amiralın orduda kalmasının uygun olmayacağını tespit ettik.
Sayın Cumhurbaşkanımızla konuştuğumuzda, siyasi, sivil kesimlerin de olduğunu söyledik. Sağolsunlar desteklediler bizi. Esasen bundan dolayı bazı bilgilere göre sonbaharda yapılacak olan hain darbe girişimini bu korku ve panikten dolayı Temmuz'a alındığı konusunda bir kanaat ve bilgi var. Yaklaşımımızın ne kadar doğru olduğunu terör örgütünün paniklediğini anlıyoruz. Tasfiye edeceğimizi gördüler, sapık yola başvurup darbe girişiminde bulundular. Bu kadar büyük olacağını, paralel devlet yapısının darbe girişiminde bulunacağına ihtimal vermiyoruz. Benim yaşadığım en büyük şok buydu. Bizim normal komutan arkadaşlarımız her konuya vakıftır. Asker olarak geçerken evladımıza sorarız 'nasılsın', 'sağol' derdi. Size özel kalem müdürlüğü yaıpmış, albaydan yarbaydan başka şeyler duyuyorsunuz. Burada 24 bin kişi atıldı. TSK'nın gücünün azaldığı gibi anlayışlar var bu tamamen yanlış.
Genelkurmay karargahındaydım. Yaşar Paşa geldi. bir binbaşının 'MİT Başkanı'nın alınacağını' söyledi. 'Gelsin bir konuşun' dedim. Durumun kritikliğini anlayalım diye Bakan Bey'le konuştuk. Hakan Bey, 2. Başkan ve Kara Kuvvetleri komutanı ile durumu tezekkür ettik. Zaten Cuma günü. Mesai bitmiş. Geçmişte buna benzer duyumlar almıştık. Garnizon komutanı rahmetli Servet Paşa'ydı, gidip zırhlı birliklerde yatmıştı. Asılsız çıktı. Biz teenni ile dikkatli bir şekilde davrandık. "Uçuşu, havadaki uçakları indirelim, uçaklara müsaade etmeyelim" dedik. Neler yapabileceğimizi madde madde belirledik. Tedbirleri açık ve şekilde direk emirleri verdim. Harekat Merkezi'ni aradım. Harekat Merkezleri 365 gün onlarca kişinin, uzmanın çalıştığı bir sistem. Bu sistem süratli çalışır. Bizim verdiğimiz emir, 19.25'te Kars'daki havaalanına gitmişti.
Uçakların kalkmasına müsaade edilmiyor. Kara Kuvvetleri Komutanımız, kara havacılığa gidiyor, binbaşının geldiği birliğe Herhangi bir anormallik olmadığını söylüyor. Kara Kuvvetleri Komutanı'nı denetlemeye gönderdim. Genelkurmay 2. Başkanı kendi çalışmasına gidiyor. Orada arkadaşlarımızın değerlendirmesini derledik toparladık. Hakan Bey çeşitli telefon görüşmeleri yaptı. Bizler o emirleri verdik. Bir girişim olabilir, engellememiz lazım diye söyledik. Gerekli tetkikatı yaptık. Hepsi bize normal geldi.
Odamızda çalışıyorduk. Kapı çalındı içeri biri girdi. Mehmet Dişli girdi. 'Biraz sonra göreceksiniz' dedi kaba bir şekilde. Makam masasında oturmuyordum. Çalışma masasında oturuyordum. 'Taburlar, tugaylar çıktı geliyor, bizim başımıza geçin' dedi. 'Sen manyak mısın, sakın ha böyle bir şey olmaz' dedim. Bağırdık, çağırdık. İçeri bir sürü asker girdi. Normal değildi. Şok dediğim o. Hipnotize olmuşlar gibiydi. Emir subayı, korumalar, tanıdığım tanımadığım kişiler içeri daldılar. Bağırıp, çağırıyoruz. Dışarıdan sesler duyuluyormuş. Bazıları küfür ediyordu.
Telefonum emir subayındaydı. Nitekim o telefonu daha sonra bulamadık. Birçok telefonu terk edilmiş durumdaydı. Benim telefonum yoktu. Emir subayına teslim ettiğim telefonu bir daha görmedim. Emir subayı içeri girdi 'Başımıza geçmezseniz size sıkarım' dedi. Biz de üzerine yürüdük 'Sık ulan şerefsiz' dedik. Ağzımız kapatıldı, nefes alamıyorduk. Bizi zaptetmek için ağzımıza, burnumuza bir şeyler tutuyordu. Orada bir kopukluk oldu. Düştük kalktık, koltuğa oturduk. 'Plastik kelepçeyi çıkarın' diye bağırdık. Kasatura ile kanırtmak suretiyle kopardılar. Daha sonra boğazımıza tuttuklarının eter olduğunu öğrendik. Oturduktan sonra 'gidiyoruz' dediler. Saat 11'e gelmiş. Makam odasından çıktık. Bütün özel kuvvet unsurları oradaydı. Ellerinde silahlar, yüzleri robot gibi, mankurtlardı. 'Sizin ne işiniz var burada?' dedim.
Karşıda birisi tüfeği tutup geri geri gidiyordu. Onlara bağırmıştım 'defolun gidin' diye. Orada itiş kakış oldu. Kefen bile istedim ben. Kıyafetin bütünlüğü vardı. Tabancam üstümde yoktu. Çıktık, Genelkurmay'ın ortasına helikopter indirmişler. Yolda giderken itiş kakış oldu. Helikopterde tüfeği doğrulttular, tekmeyle müdahale ettik. Akıncı üssüne vardık. Orada bizi odaya aldılar. Odada gelişler-gidişler oldu. Generaller, albaylar girip, çıkıyorlar. Bunların derdi, 'darbe girişimini başlattık başımızda olun' dediler.
Kışladan giriş ve çıkışların esasları bellidir. Özel Kuvvetler, zırhlı birliklerin dışarı çıkmasına hangi akıl müsaade eder? 'Şapkalarınızı giyin, yemeklerinizi yiyin' diye emir verilebilir mi? Benim mizacımı biliyorlar. Anayasa, hukuk, mevzuat diyordum hep. Ne olduğumuzu anlamaları lazım. Kendilerine bir hayal kurmuşlar. Orada bana 'darbe başarılı ile devam ediyor' başımıza geçin dediler. Biz de küfürlü bir şekilde 'yaptığınız büyük şerefsizlik, alçaklıktır' dedim. 'Siz bir kere bataklığa battınız, bundan sonra erkeklik, mertlik gösterip, gidip savcıya, polise, inzibata kime teslim olacaksanız olun' dedim. Bunlar birkaç kez gidip geldiler.
Ömer, Devrim, Mehmet Dişli, Akın Öztürk, Kubilay vardı. 'Bu bildiriyi bana okur musunuz' dediler. Elimin tersiyle ittirdim, almadım. Bu sefer kendileri okudular. Bildiride ekonomi konusunu okudular. 'Siz kimsiniz ne anlarsınız' diye bağırıp çağırdım. 'Başınız, kıçınız kim?' dedim. İsterseniz kanaat önderiyle Fetullah Gülen'le sizi görüştürebiliriz' dediler, reddettim. Sabaha karşı moralleri bozulduktan sonra beni Cumhurbaşkanımızla görüştürmek için uğraştılar, ulaşamadıklarını söylediler.
Orada televizyon var. Bir ara televizyonu açıyorlar, sonra kesiliyor. Polis harekat merkezinin bombalanmasını gördüm. Sabaha karşı Boğaz Köprüsü'nde askerlerin perişan halini gördükten sonra. Nihayet 'Hakan Bey'e ulaştık' dediler. Çok kısa görüşmemiz oldu. Hanımla 10-20 saniye kadar konuşabildik. Onlar evdeler, onlar da ayrı bir dram yaşıyorlar. Sayın Başbakanla, Binali Bey'le konuştum. Bu arada pistler bombalanıyordu. Uçakların kalkmaması için. Onlar üzerinde panik yaptı. Genelkurmay'a gideceğimi söyledim. 'Çankaya'ya gidin' dediler. Araba ayarlamışlar. Akın Öztürk de geldi. 'Ben de gideyim' dedi. Israr ettim 'Sen burada kal' dedim. Şaşırmışlardı, panik havası vardı.
Odadaydım, 'dışarı çıkıp nefes alayım' dedim. Odadakiler 'dışarıda siviller var' dediler. Helikoptere bindik. Mehmet Dişli'ye 'sen de gelme' dedim. 'Benim gelmem lazım, ateş ediyorlar, darbecilerle irtibat halinde olacağım, 'ateş etmeyin' diye muhabereyi sağlayacağım' dedi. Çankaya'ya geldik. Tuğrul Türkeş Bey'in odasıymış. Bizi oraya aldılar. Büyük şoklar yaşamışız. Kafamıza tabancayı dayamışlar. İlk andan itibaren Mehmet Dişli'nin bunlarla birlikte olduğunu arkadaşlarımıza söyledik.
Yargı bunu hassas bir şekilde değerlendirdi kararı verdi. Mahkum olanlar kesinlik kazandı. Çankaya'da otururken eski Milli Savunma Bakanımız İsmet Yılmaz Bey 'Malatya'da şunlar oluyor' dedi. Orada telefon konuşmamız oldu 'teslim olmalarını sağlayın' dedim. Hanımla konuştum, ağlıyordu. Onun ağlamasından biz de duygusallaştık. Evlerde bize yardımcı olan astsubay vardı. Bir gardiyan gibi ailelerimizi enterne etmiş. O da FETÖ'cüydü. İletişimizi kesmiş. Telefonla görüştürmüyormuş. Son derece zalim tutum içindeymiş. Eşimin tanıdığı yüzler bunlar. Sosyal medyada FETÖ'cüler öldüğümüz şekilde yayınlar yapmış. Hanım ve çocuklar perişen vaziyetteler.
Burada Cumhurbaşkanımıza hepimizin şükran duyması lazım. Son derece istikrarlı tutum takındı. Bayrağına, sancağına, vazifesine bağlı silahlı kuvvetlerimizin kahir ekseriyeti, polis ve jandarmamızın büyük çoğunluğuna saygı duymak lazım. 12 saat sürdü bu iş. Yıllarca hazırlanmışlar. Bu girişimin 12 saatte sona ermesi büyük bir olay.
Bu olaylar oldu, alçak darbe girişimi bitince yargı safhası başladı, hukuki safha başladı. Ertesinde bir savcı arkadaşımız geldi. Biz ifademizi verdik. "Bizim esasımız anayasa, mevzuat, bilim ışığında yaptıklarımız oldu" dedi. Soruları cevapladık. Meclis'ten gelen teklife gitmeme durumumuz yok. Bize yazılı soru gönderdiler, cevapladık. Bir daha da talep olmadı. Arkadaşlarımıza zaman zaman soruyorum. Yazılı sorulara verdiğimiz cevapları okudunuz mu diye. 'Hayır' dediler. Meclis tutanaklarında sayfalarca neyin olup neyin olmadığını araştırma komisyonuna cevabımızı verdik. Orada duruyor onlar. Mahkemeye, savcılığa verdiğimiz ifadeler var. Herkes ulaşabilir, bakabilir.