Şizofreniyi, kişilerin gerçekliği anormal olarak düşündükleri, gerçek ile gerçek dışını ayıramadıkları bir zihinsel bozukluk şeklinde ifade eden uzmanlar, sosyal davranışlarda bozukluk, arkadaş ve sosyal çevresinden uzaklaşma, aşırı tepkiler verme, depresyon, çok fazla uyuma veya tam tersine uykusuzluk gibi birçok belirtisi olduğunu aktarıyor. Hastalığın toplumda görülme sıklığının yaklaşık yüzde bir oranında olduğu, son dönemde yapılan çalışmalarda erkeklerde daha çok görüldüğünün belirlendiği ifade ediliyor. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Doç. Dr. Hasan Mervan Aytaç da şizofreniye karşı önyargılardan kaçınılması gerektiğini söylerken, hastalığının genetik temelli olabileceği gibi çevresel etkenlerden de etkilenebileceğini söyledi. Doç. Dr. Aytaç, Türkiye'de 450 bin ila 600 bin arasında şizofreni tanılı hasta olmasına rağmen yarısının tedavi imkanlarından istedikleri oranda yararlanamadığını anlattı.
“Yüzde 50 kadar hasta istediğimiz uygun tedavilere ulaşamıyorlar”
Şizofreniye karşı önyargının azalmasıyla farkındalığın artacağını söyleyen Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Doç. Dr. Hasan Mervan Aytaç, “Aslında şizofreni erken yaşlarda başlayan toplumda yüzde 1 oranında gözüken kronik bir rahatsızlık. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre ciddi yeti yitimine yol açan 10 hastalıktan bir tanesi olarak kabul ediliyor. Fakat tedavisi olan bir rahatsızlık hem genetik hem çevresel faktörlerin etkili olduğunu biliyoruz. Tedaviyle iyileşmek mümkün hatta teknolojinin gelişmesiyle hali hazırda bizim aylık enjeksiyon ilaçlarımız var. Bu ilaçlar sayesinde hastalar ağızdan alınan ilaçlarını unutsalar dahi aylık tedavilerle belli bir remisyon sağlanabiliyor. Son dönemde yapılan çalışmalarda erkeklerde kadınlara nazaran biraz daha yüksek sıklığı olduğu biliniyor. Toplam dünyada 21 milyon şizofreni tanılı insan olduğu çalışmalarda söylenmiş. Bunun 12 milyonu erkek, 9 milyonu kadın hastalardan oluşuyor. Türkiye'de de yaklaşık 450 bin ile 600 bin arasında şizofreni tanılı hasta olduğunu biliyoruz. Ama bunların yarısı maalesef tedavi imkanlarından faydalanamıyor. Bu yüzde 50'lik kesime de ulaşmak gerekiyor. Yüzde 50 kadar hasta istediğimiz uygun tedavilere ulaşamıyorlar” dedi.
“Şizofreniyi diyabet ya da tansiyon hastalıklarından çok ayrı tutmuyoruz”
Şizofreniye karşı toplumda doğru bilinen yanlışlara yönelik bilgi veren ve toplum ruh sağlığı merkezlerinin büyük önem taşıdığını ifade eden Doç. Dr. Aytaç, “Yanlış bilinen bir gerçek de toplumdaki sağlıklı bireylere göre daha saldırgan ya da suç oranlarının daha yüksek olduğuna dair bir bilgi. Artık son dönemde modern tıbbın da getirdiği imkanlarla insanlardaki o ön yargıların da kırıldığını görüyoruz. Aslında şizofreniyi diğer diyabet ya da tansiyon hastalıklarından çok ayrı tutmuyoruz. Bu da o hastalıklar gibi kronik bir rahatsızlık ve tedavisi olan bir hastalık ama uzun süre belki yaşam boyu bu tedavileri almaları gerekiyor. Aynı diyabet hastalarının insülin tedavilerini yaşam boyu almaları ya da tansiyon hastalarının tansiyon ilaçlarını almaları gibi bir durum, herhangi bir farkı yok. Bu şekilde değerlendirince hastalar biraz daha rahatlayabiliyor, başvurularda bir artış görebiliyoruz. Tanısız kalan hastalar ya ailelerin şizofreni hakkındaki bilgi eksikliğiyle ilişkili ya da hastaların iç görüsü olmayabiliyor çünkü bu hastalığın bazen şiddetli formlarında hasta kendini hasta olarak kabul etmeyebiliyor bunun etkisi olabiliyor” şeklinde konuştu.