Hani şair diyor ya gözün kör olsun be felek kim dost kim düşman nerden bilek! İşte tam bu noktadayız. Ayaklar baş olmuş başlar ise ayak.
2024 yılındayız teknoloji zirve yapmış, uzaya gitmişiz, yerli araba, motor helikopter üretmişiz. Bilimde taştan yağ çıkarıyoruz ama biz hala BAŞÖRTÜSÜ ile Âlemlere Rahmet KURAN-I KERİM ile uğraşıyoruz. Yaratılanı yaratandan ötürü sev diyen bir dinin ümmetiyiz. Ama ne yaratana olan sevgimizi gösterebiliyoruz nede yaratılana saygı duyuyoruz. Özellikle Üniversitelerin mezuniyet balolarında soyunan kızlarımıza laf söylesek çağ dışı, taş kafalı, anti laik, geri kafalı bir adam yaftası yiyoruz. Üzerlerinde bulunan kıyafetlerin rahibe kıyafetine benzediğini söyleyince daha neler geliyor başımıza neler. Hele artık ilkokul seviyelerine kadar indirdiğimiz Kep törenimiz var ya olmazsa olmaz maazallah yapılmaz ise çocuklarımızın bir tarafları eksik kalır. Aslında Kep ve Cübbe tarihte Endülüs Kurtuba Üniversitesi öğrencileri tarafından takılmıştır. Kurtuba bilindiği üzere Endülüs İslam Devletine başkentlik yapmış ve Avrupa’nın ilk üniversitesi olma özelliğini taşır. Peki sonradan ne oldu her geleneğimiz olduğu gibi buda çalındı ve bize bir Avrupa geleneği olarak yeniden pazarlandı. 1900’lü yıllarda Amerikan üniversitelerinde baş gösterdi 1912 de ise Kep Fırlatma törenini ilk kez Amerikan Harp Okulu öğrencileri yaptı.
Tabi bizim Amerikalılardan ne eksiğimiz var dimi!
Öyle ki benliğimizi çaldılar, ayarlarını bozdular ve yeniden bizlere yeniden pazarladılar. 1916 yılında Modanın eşiği olan Paris’te sergilenen kıyafetlere oradaki kadınlar tepki gösterdi ve ‘hiçbir aklı başında kadın bunları giymez’ dedi. Peki o kıyafetlere ne oldu. Adamlar kendi ülkelerinde yapamadıklarını bizim medeniyetimizi bozmak için kullandılar ve İtalyan kumaşı Paris Modası ifadeleri ile bizim kadınlarımıza giydirildi.
Bizi biz yapan ne varsa ya sattık, ya yok ettik ya da kendi öz benliğimiz ile yine biz dalga geçtik.
Bakınız!
Orasını burasını açan bir kadının konserine binlerce kişi gidiyor ellerinde içki kadehleri ile izleyebiliyor bir de buna eğlence adını verebiliyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü hepimiz çok memnunuz. Sahnede çıplak et parçaları var ve bizler köleleştirilmiş ruhumuz ile izliyoruz.
Ancak!
İçlerinde Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu en iyi Hafızların olduğu, en iyi sesli hocaların olduğu bir gurup hiçbir ücret ve karşılık beklemeden camide bir Kuran’ı Kerim ziyafeti yapalım dediğinde kıyameti koparıyoruz. Başlıyoruz Kuran’ı Kerim’e saldırmaya. Ne siyaset bırakıyoruz, ne haysiyet, ne de ömrünü Kurana adamış bu adamlarda şeref…
Öyle ya;
Bu hocaların şerefi olamaz, bu hocaların haysiyeti olamaz, bu hocaların ceplerini doldurmaktan başka gayesi olamaz.
Çünkü Kuranı yaşayarak okuyorlar, çünkü soyunmuyorlar, çünkü orasını burasını göremiyorlar. Birde üstüne Cami içerisinde haremlik selamlık oturmuyorlar. İşte en fenasıda bu.
Adet edinmişi Kurana hakaret etmeye, adet edinmişiz namaz kılan insanlara, dinini yaşayan insanlara hakaret etmeye. Alışmışız başörtülü kadınların cahil gösterilmesine o yüzden sesimiz çıkmıyor!
Bakınız!
Âlemlere rahmet için gönderilen Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) ne diyor ‘Haksızlık Karşısında susan dilsiz şeytandır’ biz bunu diyen bir adama yobaz diyoruz. Biz bunu emreden bir dine hakaret ediyoruz.
Artık sadece kimliklerinde İSLAM yazan bir topluluk üretiliyor. Çünkü savaşla yapamadıklarını ruhumuzu çalarak yapıyorlar.
Gençler; Biz bu ülkeyi Allah Allah diyerek aldık bunları sakın unutmayın.
Yaşlılar; Uyanın artık uyanın ve genç nesile onların anladığı dilden anlatın Çanakkale’yi, Dumlupınarı, İstanbul’un Fethini…
Anneler; Alın çocukların elinden telefonu tableti saçma sapan ne olduğu belli olmayan adamların kanallarını izletmeyin çocuklara izletmeyin ki kirlenmesinler.
Bu vesile ile Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinde Merkez Yeni Cami’de Türkiye’nin en kaliteli hocalarının bir araya geldiği programa emek verenleri kutluyorum. Ve biliyorum ki dünyayı iyilik kurtaracak ve o iyilik bizler ile büyüyecek…
Kalın sağlıcakla…